Basının felaket tellalı gibi düşünüldüğü şu günlerde yazdıklarımız ile kendimizi sürekli tekrara düşmüş gibi hissediyoruz. Nereye dönsek hastalık, nereye dönsek afet, nereye dönsek felaket!

Dünyanın içine düştüğü planlı programlı pandemi bitmeden ki bitmesi de projeye göre 2025’i bulacak, sanki uydudan ormanlarımızın dört yanına planlı sabotajlar yapılıyormuşçasına yangın sardı dört yanımızı. Allah’ım biraz yağmur yağdır söndür ateşimizi derken sele kapılıp gidiyoruz. Kapana kısılmış gibi ne yana döneceğimizi şaşkın, bundan kötü daha ne olabilir derken bir öncesinden kötü bir felaketle karşılaşıyoruz.

Bilime güvenip aşı diyoruz da, bilime güvenip tedbir almıyoruz!

Pandemi bitmiyor, Sayın Cumhurbaşkanımız vatandaşlarını aşıya çağırıyor, sağlık bakanımız her geçen gün pandemi ile ilgili açıklamalarında hepimizi aşı olmaya davet ediyor. Okullar velilere aşı karnesi soruyor. Üniversite öğrencileri, geleceğimizi oluşturan yeni neslimiz aşı olayına inanmadığı halde sırf okulları açılsın diye aşı oluyor. Bilimin tavsiyelerine uyuyoruz güya. En çok aşılama yapan ülkeler arasına girmeye çalışıyor, insanlarımızı aşı olmaya bir nevi mecbur bırakıyoruz! Dünya sağlık örgütünün verilerini baz alıyor, işimize gelen bilim adamlarının, işimize gelen araştırmalarını ağzımızı doldura doldura anlatıyoruz. Bir bilimdir peşine düşüyoruz işimize geldiğinde… Ya işimize gelmediğinde!

Bilim gerekli hallerde sadece yüzümüze tutamak…

Şöyle bir bakıyorum da kırk kafadan kırk ses çıkıyor, haklı olan değil, doğru olan değil, sesini daha fazla yükselten, kibirli ve kendini beğenmiş tavırlarla parmak sallayanlar duyuluyor.

Dünya Sağlık Örgütünün dediği her kelimeyi kanun sayıyor, Dünya sağlık örgütünün aldığı cezaları, ilaç firmalarından aldığı rüşvetler doğrultusunda haklarında açılan davaları görmezden geliyoruz. Aşı üreticisi ülkelerin aşı olmayanları ülkesine almadığını içeren haberleri yayınlıyor, İsrail’in aşılamayı tamamladıktan sonra artan ölüm vakalarından dolayı ülkeye aşılanmış insan almama yönünde aldığı kararı görmezden geliyoruz!

Bilim adamlarının deprem geliyor tedbir alın açıklamalarını duymuyor, burası en ufak bir yağmurda sele maruz kalır, heyelan bölgesine yerleşim alanı yapılamaz açıklamalarını görmezden geliyoruz. Senelerdir vatandaşın riskli bölgelere ev yapmasını engellemediğimiz gibi, aynı yerlere devlet daireleri de yapıyoruz. Hangi belediyede bu bölgelerle ilgili bir imar yapılaşma şart namesi var ve ruhsatlar ona göre veriliyor acaba. Hangi belediye bu bölgelere yerleşim alanı yapamazsınız, bunun yerine şu bölgeleri kullanın, yapıyorsanız da sigorta yapma zorunluluğu getiriyorum diyor. Diyen de varsa samimi olarak uygulamaya geçirdiğine aklım kanaat getirmiyor!

Kim çıkıp ormanlık alanlar yerleşim yeri değildir. Buralara ev yaparsanız yangın açısından risktesiniz uyarısında bulunuyor.

İşimize gelen araştırma, işimize gelen gelişme!

Türkiye’de çok kıymetli bilim insanları yetiştiren üniversiteler var, hatta bu bilim insanlarımız dünyada da kabul görmüş ve fikirlerine önem verilen bilim insanları. Peki; biz hangisine fikir danışıyor, hangisinin sözünü dinliyoruz.

Geçelim ağalar bu ayakları, bilim zarar gördükten sonra sığınılacak bir yer değil, bilim en başında fikirleri dikkate alınacak, adım atarken ilk başvurulacak yerdir. Yetiştirdiğimiz bilim adamları ise başka ülkelere kaptırmamamız gereken değerlerdir!

Hoşça Kalın, Sağlıkla Kalın

Derya ÖZABA

Komşu Köyün Delisi